Page 8 - ara-yan
P. 8
Öncemiz ve yaşadığımız zaman arasındaki bağı zedeleyip, anlaşılmaz ve
GİRİŞ aşılmaz engellerle kendimizi veya kendimize anlattığımızı bir başkasının
anlamasını beklemek bizi sanatçı yapmaz. Anlaşılamaz olarak kabul görülmek
bir lükstür. Bu lükse sahip olmak içinde lekeye, dokuya, çizgiye, renge, ışığa ve
hatta fikre ihtiyacımız yoktur. İhtiyacımız olan tek şey sosyal çevremizdir.
Diğer yandan fikrimizin esere dönüşme sürecinde tek maksadımızın
belgelemek veya bilgilendirmek olarak tanımlanması da bizi yaratıcı değil
anlatıcı yapar.
Bu iki nokta arasındaki başka bir nokta ise; oluşturduğumuz görsel dil
dünyasını yine kendi oluşturduğumuz veya oluşturmaya çalıştığınız bir anlam
bağlamı içinde yaşanmış, yaşanılan ve yaşanacak olan dünyaya sunmaktır.
It does not make us an artist by damaging the bond between our past and
INTRODUCTION the time we live in, putting incomprehensible and insurmountable obstacles
and expecting someone else to understand us or the story we tell ourselves.
Being accepted as an incomprehensible person is a luxury. We don’t need stains,
textures, lines, colors, lights or even ideas to have this luxury. All we need is our
social circle.
On the other hand, the fact that our only purpose in the process of
transforming our idea into a work is to document or inform, makes us a
narrator, not a creative person.
Another point between these two points is this: It is to present the visual
language world we have created, within the context of a meaning that we have
created or are trying to create, to the world lived in the past, currently being
lived and to be lived in the future.
Fatih Ömeroğlu